Modern zamanlarda aşk: Teknoloji romantik ilişkilerimizi nasıl etkiledi?
Teknoloji romantik ilişkilerimizi flört uygulamalarıyla etkilerken pek çok farklı faktör de ilişki dinamiklerimizi kökünden değiştirdi.
Güzel Kadın
@guzelkadin
Eklenme
:19 Eki 2022 - 19:38
Güncellenme
:21 Ara 2024 - 23:42
Kültürel ve toplumsal değişimin hiç olmadığı kadar hızlı yaşandığı bir dönemde, flört etme ve ilişki kurma şeklimiz de hiç şüphesiz hızlı bir dönüşüm geçiriyor. Teknoloji romantik ilişkilerimizi özellikle flört uygulamalarıyla etkilerken; cinsel özgürlüğün trend haline gelmesi, evliliğe ve aile kurumuna olan güvenimizin azalması, kariyerimizi önceliklendirmemiz, dikkat dağıtıcıların fazla olması, seyahat özgürlüğümüzün artması gibi pek çok sebep ilişki dinamiklerimizde de hızlı bir değişimi beraberinde getirdi. Öyle ki, 2016 yılında YouGov tarafından yapılan bir anket çalışmasının sonuçları, 18-44 yaş arasındaki bireylerin %17’sinin ilişkide oldukları halde, partnerlerinin izniyle başka insanlarla cinsel aktiviteye girdiklerini gösteriyor. Ayrıca, katılımcıların %34’ü partnerlerinin başka biriyle flört etmesinin kendileri için problem olmadığını belirtiyor.
İlginizi çekebilir: Açık ilişkiler ve yaşayanlardan tavsiyeler
Aşık olmak neden bu kadar zor?
Güçlü, derin ve anlamlı ilişkiler yerine; tek gecelik ilişkilerle, yüzeysel sohbetlerle ve anlık hazlarla adeta mücadele ettiğimiz bir dönemdeyiz. İşin ilginç tarafı da, bir taraftan bu durumdan şikayet ederken aslında ilişkilerdeki bu dönüşüme kendi seçimlerimizle ve davranışlarımızla da katkıda bulunuyor oluşumuz. İnsanlarla gerçek hayatta tanışmaya zaman ve enerji harcamak yerine, oturduğumuz yerden aynı anda onlarca kişiyle mesajlaşarak bağ kurmanın; nasıl hissettiğimizi karşımızdakiyle paylaşmak yerine ortadan kaybolmanın, flört etmek ya da ilişkide olduğumuza dair taahhüt vermek yerine birbirimizle ‘takılmanın’ norm haline geldiği bir düzende; hepimiz yakınlık kurmayı sistematik olarak engelleyen flört kültürünün suç ortaklarıyız. Bir yanımız aşık olmaktan ve ilişkiye dair yoğun duygulardan korkup kaçmaya çalışırken, bir yanımız güçlü bağlara ve yoğun duygulara duyduğu ihtiyaç nedeniyle sonu gelmeyen bir arayışın içine sıkışıp kalmış durumda. Aşık olmayı ve ilişki kurmayı tercih etmediğimiz bir zaman diliminde yaşıyoruz ancak, birlikte olduğumuzu hissettirdiğimizden de emin olmak istiyoruz; çünkü birbirimizi başka biriyle görmekten hiç olmadığı kadar korkuyoruz.
Bunda hiç şüphesiz günümüzün yetişkinleri olan Y kuşağının ebeveynlerinin ilişki konusundaki deneyimleri kilit bir rol oynuyor. Sevmenin ve sevilmenin ne anlama geldiğini, evliliğe ve ilişkiye yüklenen anlamları romantik filmlerdeki mükemmel ilişki örnekleriyle şekillendiren ebeveynlerimizin kendi ilişkilerinde yaşadıkları problemleri gözlemlemek, aşk ve ilişki konusundaki kolektif anlayışımızı değiştirerek günümüzde bulunduğu noktaya gelmesine aracı oldu. Aşk evliliği olarak lanse edilen, ruh eşini bulma hikayeleriyle süslenen, sağlam olduğu garanti edildiği halde en ufak bir sarsıntıda çökerek hayal kırıklığı yaratan ilişkiler hepimize aynı mesajı iletti: Aşk, içi havayla doldurulmuş bir balonsa ve bizi ileri taşıyan bir değerden çok aşağı çeken bir ayak bağıysa, neden bununla zaman kaybedelim?
İlginizi çekebilir: Aşık olmanın anatomisi: Robert Sternberg’in aşk üçgeni
Aşk, günümüz insanının yaşamının neresinde?
Günümüzde pek çoğumuz kariyer hedeflerini, bireyselliğini ve maddi edinimlerini anlamlı ve kalıcı ilişkiler kurmanın, ilişkiye zaman ve emek sarf etmenin önüne koymuş durumda. Saatlerce çalışarak, uykusuz kalarak, pek çok ihtiyacımızdan fedakarlık ederek kariyerimize katkıda bulunacak bir işle meşgul olmak çoğumuz için kabul edilebilir bir durumken, aynı emeği ve enerjiyi ilişkiye harcamak birçoğumuz için ikinci planda. Kariyerimiz konusunda bir amaç, hedef ve plan çerçevesinde ilerlerken söz konusu ilişkilerimiz olduğunda herhangi bir amacımız olmaksızın, sadece anlık hazlar için birbirimizi araç olarak kullanma eğilimi gösterebiliyoruz.
İlginizi çekebilir: Modern zamanlarda aşk: Y jenerasyonunun romantik ilişkilerinde en sık yaptığı 10 hata
Teknoloji romantik ilişkilerimizi nasıl dönüştürdü?
Teknolojinin yaşamımızın tam merkezinde yer almasının da ilişkilerimizin dinamiğinin değişmesinde önemli bir rolü bulunuyor. Her ne kadar iletişim kurmamız, birbirimize ulaşmamız ve partner seçeneklerimiz hiç olmadığı kadar çoğalmış durumda olsa da, insanlarla yüz yüze iletişim kurma becerimizin köreldiği, duygu ve düşüncelerimizi olduğu gibi paylaşmaktan çekindiğimiz, birini sevdiğimizi ya da ondan hoşlanmadığımızı yüzüne karşı söyleyebilecek cesareti gösteremediğimiz, sanal bir ilişki evreni yaratmış durumdayız. Yarattığımız dijital bağlarda beklenen yakınlığı postlarla, beğenilerle, yorumlarla, bildirim sesleriyle tatmin etmeye çalışırken; bağ kurma şeklimizle birlikte mutluluğumuzu ve iyi oluşumuzu da dijital parametreler üzerine konumlandırma noktasındayız. İnternet bağlantımızı kestiğimiz, bildirimlerimizi kapattığımız ve karşımızdaki kişiyi engellediğimiz anda ilişkiyi sonlandırabiliyor olmak bir taraftan muhteşem bir rahatlık verirken, diğer taraftan ilişkilere ve insanlara olan güvenimizde onarılmaz yaralar açıyor.
İlginizi çekebilir: Kadınlar için güvenilir bir flört uygulaması olduğu söylenen Tinder’ın görünmeyen yüzü
Mükemmeliyetçilik ve doyumsuzluk ilişkilenme şeklimizi nasıl değiştirdi?
‘İstemem ama yan cebimde dursun.’ motivasyonunun önemli sebeplerinden biri de hiç şüphesiz seçeneklerin sınırsız olması. Her zaman daha iyisine ulaşabilmek gibi bir şansımız varken, elimizdekiyle yetinmenin mantıksızlığı fikri size oldukça mantıklı bir çıkarım gibi görünüyor olabilir. Daha iyisi için attığımız her adım aslında kendi değerimizi yükseltmek için bir fırsat ve bizi ideal benliğimize daha fazla yaklaştıracağına inanarak elimizde olanla yetinmek yerine daha fazlasının arayışına giriyoruz. Bu zihniyetin en belirgin sonucu da, binlerce farklı seçenek arasından seçim yapmaya çalışırken kronik bir kararsızlık davranışı geliştirmek ve sonu gelmeyen bir boşluk duygusuna sürüklenmek.
Teknoloji, medya, ilişkilere yüklediğimiz anlamlar en sonunda bağlanma ihtiyacımızı tatmin etmeyen, toksik olarak nitelendirilebilecek kadar yüzeysel ve zarar veren bir flört kültürü yarattı. Samimiyetin yerine ilgi alanlarını, müzik zevkini ya da kariyer hedeflerini önceliklendirmek; doğru seçim yapma beklentisiyle birlikte bağ kurmayı ikinci plana atmamızla sonuçlandı. Ancak kabul edelim, kendimizi bile tanımadan, yüzeysel sorularla çok kısa sürelerde tanımaya çalıştığımız kişilerle derin bağlar kurabilmemiz pek de olası değil. Gerçek benliklerimizin bir araya gelebilmesi ve uyum sağlayıp sağlamadığımızı anlayabilmek sabır, emek, zaman ve enerji gerekiyor. Doğru insanı bulmak istediğimizi, aşık olmak istediğimizi, evlenip aile kurmak istediğimizi söylerken davranışlarımızın bu isteğimizle uyumlu olmaması beklentimizin karşılanma ihtimalini neredeyse tamamen yok ediyor. İnsanlara derin ve anlamlı bağ kurma şansı tanımadığımızda, kendimizin de onlarla ilgili hoşumuza gidebilecek şeyleri öğrenme şansını elinden almış oluyoruz.
İlginizi çekebilir: İnsan neden ilişki kurma ihtiyacı duyar: İlişkilerin ‘neden’i, ‘nasıl’ı ve Bağlanma Teorisi
Bu döngünün hepimizin yaşamında problem yarattığı ve tatmin edici olmayan, yüzeysel ilişkiler yarattığı ortada. Mutluluk, hepimiz için farklı şeylerle ifade edilebilecek bir kavram. Bazılarımız için evlilik ve çocuk, bazılarımız için dünyayı dolaşmak, bazılarımız içinse yağmurlu bir günde, evde tek başımıza, en sevdiğimiz kitabı yeniden okumak… Bununla birlikte mutluluk konusunda, hepimizin ortak paydada birleştiği tek bir şey varsa o da yaşamımızda anlamlı ve derin ilişkilere sahip olmanın, mutluluk ve yaşam doyumunun anahtarlarından biri olduğu gerçeği.
Reddedilme ya da hayal kırıklığına uğrama korkusuyla karşımızdaki kişiye duygusal anlamda mesafe koyduğumuzda insan olmanın en önemli parçalarından birini kaybediyoruz. İçten içe, bir şeylerin boşluğunu hissediyor olsak da, içimizdeki o boşluğu neyle doldurabileceğimizi bilmiyoruz. Bu oyunun bir kazananı olmadığı kaçınılmaz bir gerçek. Bu nedenle sevmeyi ve sevmeye dair duyguları hissetmeyi yeniden öğrenmek, öğrendiklerimizi deneyimlemek, deneyimlediklerimizi sonucundan hoşnut olalım ya da olmayalım kabul etmeyi bilmek, davranışlarımızın ve kendi hayatımızın sorumluluğunu almak durumundayız.